kanaat — is., ti, Ar. ḳanāˁat 1) Elindekinden hoşnut olma durumu, kanıklık, yeter bulma, yetinme, fazlasını istememe, doyum 2) Kanma, inanma Sınıfını geçeceğine kanaatim yok. 3) Kanış, kanı, inanç, düşünce Biz kanaatlerimizi açık söyleriz. E. İ. Benice… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kanâat — (A.) [ ﺖﻋﺎﻨﻗ ] yetinme. ♦ kanaat etmek yetinmek … Osmanli Türkçesİ sözlüğü
kanaat etmek — yetinmek Halk, gördüklerine kanaat ederek ve oyunun bittiğini anlayarak memnun, sessizce tiyatroyu boşalttılar. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
kanaat getirmek — kanmak, aklı yatmak, inanmak Artık Kâmuran ın ömrümün en büyük aşkı, geleceğime bir tek hâkim kudret olduğuna kanaat getirdim. H. E. Adıvar … Çağatay Osmanlı Sözlük
KÜNC-İ KANAAT — Kanaat köşesi … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
kanaat gibi devlet olmaz — elindekiyle yetinmesini bilen kişi yokluk nedir bilmez anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
kıt kanaat — zf. Yoksulluk içinde ve güçlükle (geçinmek) Orada toprakla uğraşıyor, kıt kanaat geçiniyordu. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
aza kanaat etmeyen çoğu hiç bulamaz — büyük şeyleri elde edebilmek için önce küçük şeylerle yetinmek gerekir anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
fikir edinmek — kanaat sahibi olmak Ama ben, bir kitap üzerine bir fikir edinmek istedim mi o kitabı kendim okurum. N. Ataç … Çağatay Osmanlı Sözlük
KANU' — Kanaat sâhibi. Kanaatkâr, kanaatli. Hakkına razı olan … Yeni Lügat Türkçe Sözlük